Sadece monşerler yok, cumhuriyetin diplomatları da var… Meslektaşından Namık Tan’a ders

Tugay Uluçevik, Namık Tan’ın sözlerine Önce Vatan sitesine yazdığı yazıyla yanıt verdi. Uluçevik’in yazısı şöyle:

“28 Temmuz tarihli basında ve sosyal medya plâtformlarında Ana Muhalefet Partisi’nin bir Milletvekili’nin “Mavi Vatan” kavramı hakkında “masal” yakıştırmasını yaptığına ve buna gösterilen tepkilere dair haberleri okudum.

Vatandaş olarak hayret ettim! Çeşitli sebeplerle üzüldüm! Kaygı duydum!

Demokrasilerde muhalefet Partileri’nin iktidarın herhangi bir alandaki politikasını, icraatını eleştirmesi demokrasi anlayışı çerçevesinde elbette normal, doğal bir tutum ve davranıştır. Hattâ eleştiriyi ve tepkiyi “muhalefet” Partileri için bir demokratik refleks olarak da görmek mümkündür. Tabiî sırf muhalefet olsun diye muhalefet etmek, delilsiz, mesnetsiz eleştirmek ve tepki göstermek hariç!

Sayın Milletvekili şu ifadeleri kullanmış:
“…Sınır ötesi harekâtlarla yetinmedi. Deniz aşırı maceralara yeltendi. Bir ara tutturduğu “Mavi Vatan” masalından, o da koşulların zorlamasıyla, yani ekonominin iflâsı kapıya dayanınca, çabuk yüz geri etti…”

Bu konuda görüşümü açıklama ihtiyacı duymamın sebebi, muhalefetin iktidara dış politikada yönelttiği eleştiriler değildir. Türkiye’nin hayatî çıkarlarıyla doğrudan ilgili ve anlamlı bir kavramın, “Mavi Vatan” kavramının, Yunanistan’dan, GKRY’den gelen tepkilere benzer şekilde “macera” mevhumunu içeren cümleyle birlikte kullanılması ve “masal” olarak nitelendirilmesidir.

“Mavi Vatan” kavramının iç politikanın kısır polemiklerinin vasıtası olarak kullanılmış olmasıdır.

Daha önce belirli vesilelerle “Mavi Vatan” deyimi hakkında ifade ettiğim anlayışımı ve görüşümü bu vesileyle tekrar etmek itiyorum.

Bilindiği üzere Devletler Hukukunda İngilizce’den veya Fransızca’dan tercüme edilerek Türkçe’de “kara suları” [territorial waters], “karasuları” da esas alınarak belirlenen “millî hava sahası” [national air space], “münhasır ekonomik bölge” [exclusive economic zone] ve “kıta sahanlığı” [continental shelf] gibi teknik deyimlerle ifade edilen bir Devletin deniz ve hava yetki sahaları, aslında ülkenin, vatanın ayrılmaz, bölünmez meşru parçalarıdır.

Dünyamızın en stratejik bölgelerinden birinde yer alan ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrilidir. Karasularımız, hava sahamız, kıta sahanlığımız, münhasır ekonomik bölgemiz Türkiye’nin iç ve dış güveliğinin korunması, deniz altındaki servetlerin kullanılması, deniz ve hava ulaşımı gibi çıkarlarımızla alâkalıdır.

Yukarıda teknik isimleriyle saydığım denizdeki millî yetki alanlarımız “Mavi Vatan” kavramı içinde “Vatan” olarak kutsallaşmıştır.

Bu alanların değeri, önemi ve titizlikle korunmaları gerektiği hususunda kamuoyumuz bu kavramla daha da bilinçlenmiştir.

“Mavi Vatan” kavramının, millî ve uluslararası literatüre yerleşmiş olması, Devletimiz ve Milletimiz için kazançtır.

“Mavi Vatan” Türkiye’nin denizde de “Gök Vatan’da” da kendi meşru haklarını koruma azminin ifadesidir.

“Mavi Vatan” “bir varmış bir yokmuş” denilerek anlatılan masal değildir. Gerçektir. Olgudur. Vatanımız karasıyla, deniziyle, havasıyla bir bütündür ve öyle kalacaktır!

“Mavi Vatan” kavramıyla ilgili şu gerçeği de hatırda tutmak gerekir:

“Mavi Vatan” kavramı iktidarın siyasî kadroları tarafından düşünülmüş ve belirli iç siyasî amaçlara yönelik olarak kullanıldıktan sonra terkedilmiş bir kavram değildir.

Bu çok anlamlı ve muhtevalı kavramın yaratıcısı ve ilk kullananı Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’dir. Bu konuda internette açıklayıcı bilgiler yer almaktadır. Amiral Gürdeniz “Mavi Vatan” kavramını muvazzaf olduğu dönemde 2006’da kullanmış ve savunmuştur.

“Mavi Vatan” kavramının millî ve uluslararası literatürde yer almasında ve yaygınlaşmasında müstafi Tümamiral Doçent Dr. Cihat Yaycı başrolü oynamıştır. Bu Konudaki çalışmaları devam etmektedir.

Bir hatırlatma daha yapmak istiyorum:

Balkan Savaşlarında yenilmiş ve ağır kayıplara uğramış olan Osmanlı Devleti’ne Avrupa’nın o zamanki 6 “Büyük Devleti” tarafından 1914’te dayatılmak istenen bir Anlaşma’da dahi Yunanistan’a bırakılan adaların askersizleştirilmiş olması gereği düşünülmüş ve hükme bağlanmıştır.

Yani, Anadolu’ya yakın deniz alanlarının, günümüzdeki “Mavi Vatan’ın” Osmanlı ülkesinin emniyeti bakımından arzettiği önem o tarihlerde hasımlarımız tarafından bile idrak edilmiştir.

Lozan Konferansı’nda İsmet Paşa (İNÖNÜ), I. Komisyonu’nun 25 Kasım 1922 Cumartesi günü öğleden sonraki oturumunda Ege ve Akdeniz’deki adalar konusunda söz almış ve diğer hususlar meyanında ana noktaları itibariyle başlıca şunları da ifade etmiştir:

“Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya [Lemnos, Mitylène, Chio, Samos, Nikaria] adaları, Büyük Devletlerce Yunanistan’a bırakılmıştır. Türkiye’nin güvenliği bakımından bu adalar hayatî önem taşımaktadırlar. Üstelik bu adaların ekonomik ihtiyaçlarının karşılanabilmesi de Küçük Asya ile birleşmelerini zorunlu kılmaktadır…”

“Yunanistan’ın, yakın zamanlarda bütün dünyaca öğrenilen, Anadolu üzerindeki emperyalist emelleri, Anadolu’da bir Yunan İmparatorluğu kurmak için kendi ülkesinde sun’i tutkular yaratan bir Yunanistan elinde, adları yukarıda belirtilen bu adaların nasıl tehlike arzedeceğini Türkiye’ye göstermiştir.”

“Böyle olunca, genel barış yararına, bu adaların tümünde askerlikten arındırma yükümünün benimsenmesi zorunludur… Son olarak, bu konularda kabul edilecek yükümlerin her zaman yürürlükte tutulacağı konusunda Türkiye’ye garanti verilmelidir.”

Bu ifadeler, İsmet Paşa’nın Lozan Barış Konferansı’nda bugün “Mavi Vatan” kavramının kapsadığı deniz alanlarının çeşitli açılardan Türkiye bakımından taşıdığı önemi bilinci içinde hareket etmiş olduğunu ortaya koymaktadır.

“Elenizm’in ortak savunma alanı”, “Kıbrıs Elenizm’in parçasıdır” söylemlerine; Yunanistan’ın Ege’deki adaların antlaşmalarla askersizleştirişmiş statüsünü ihlâline “saldırgan”, “yayılmacı”, “maceraperest” anlam atfetmeyen çevrelerin, “Mavi Vatan” kavramında bu nitelikleri görmeleri talihsiz çelişkidir.

Kıbrıs barış harekâtımızın 50’nci Yıldönümü münasebetiyle Türkiye en yüksek düzeyde birlik ve beraberlik ve KKTC Devletiyle ve halkıyla dayanışma tablosu ortaya koyduğu saatlerde, Yunanistan Başbakanı Mitsotakis Kıbrıs Adası’nın Güneyinde “Elenizm’in” dayanışmasından söz etmiş ve “Kıbrıs birleşinceye kadar Elenizm mücadeleye devam edecektir” demiştir.”